‘‘II. Avrupa Birliği-Afrika Birliği Zirvesi’’nin Ardından
Emre YILDIRIM
Avrupa Birliği’nin (AB) dönem başkanlığını yürüten Portekiz’in Lizbon kentinde 8–9 Aralık 2007 tarihlerinde gerçekleştirilen 2. AB-Afrika Birliği Zirvesi sona erdi. Zirvede 27 Avrupa ve 53 Afrika ülkesinin ilişkilerinde eşitlikçi ve yeni bir sayfanın açılmasını sağlaması beklenen bir stratejinin benimsendiği bildirildi. Zirvenin ardından her iki tarafın liderleri özellikle serbest ticaret ve demokrasi çerçevesinde; güvenlik, kalkınma, ticaret ve iyi yönetim gibi konularda işbirliği yapabilmek için birlikte çalışma konusunda uzlaşmaya vararak “Stratejik Ortaklık Belgesi” adı altındaki belgeye imza attılar. Bu stratejiye göre, 2010’a kadar barış ve güvenlik, demokratik yönetim ve insan hakları, ticaret ve bölgesel bütünleşme, binyıl kalkınma hedefleri, enerji, küresel ısınma, göç, yer değiştirme ve iş, bilim, bilgi toplumu ve uzay olmak üzere 8 başlıkta öncelikli ortaklılığın hayata geçirilmesi öngörüldü.
Zirvenin ve imzalanan ‘‘Stratejik Ortaklık Belgesi’’nin önemi, 53 Afrika ülkesinin tamamını temsil eden Afrika Birliği açısından yapılabilecek değerlendirmelerin yanında ve aynı zamanda AB açısından da önemli bir nokta da olduğunun altının çizilmesi açısından gereklidir. Özellikle ekonomik açılıma ve serbest ticarete yapılan vurgu AB’nin, Afrika konusunda Çin’in önünü kesmek, en azından dengeyi sağlayabilmek için gerekli gördüğü adımları atmak konusundaki ciddiyetini gözler önüne sermektedir. Nitekim zirve de başından beri AB’nin Afrika’da Çin’in giderek artan etkisini azaltma girişimi olarak görülmekteydi.
Afrika ülkelerinin ticaret hacimleri açısından ilişkiler düzeyinde bakıldığında ilk sırayı AB almakta olmakla birlikte Çin’in Afrika açılımı ve Afrika ile çok hızlı bir ivmeyle giderek büyüyen ticaret potansiyeli AB’nin gözünü korkutmuşa benziyor. AB üyelerine, Afrika’yla ticarette avantaj sağlayan anlaşmalar, 2008 yılı başında dolacak ve Afrika’nın en büyük ticari ortağı konumundaki Avrupa’nın tahtını, Çin’in Afrika’daki yatırımlarının artırması sarsmaya başladı. Avrupa ülkeleri, Lizbon’daki zirvede "ekonomik ortaklık antlaşmaları" imzalayarak, Çin tehdidine karşı Afrika’daki avantajlarını sürdürmek istiyordu fakat Afrika ülkelerinin büyük çoğunluğu, AB’nin gündeme getirdiği düzenlemelere sıcak bakmadı. Buna rağmen açıklanan strateji belgesi, aralarında ticaret ve insan haklarının da bulunduğu 8 başlıkta öncelikli ortaklığın hayata geçirilmesini öngörmeyi içerdi.
Halen Afrika ile yıllık 150 milyar avro civarında bir ticaret hacmine sahip olan AB’nin ardından yıllık hacmini 50 milyar avro seviyelerine çıkartan tek başına Çin gelmektedir. AB’nin her türlü ilişkide pürüz çıkarttığı ve yokuşa sürüklediği Afrika ülkelerini Çin, herhangi bir sınırlamaya maruz bırakmadan, oldukları gibi kabul ederek işlerini kolaylaştırıyor. Bu bağlamda AB’nin Afrika’ya ilgisinin artmış gibi gözükmesi de Çin’in bu kıtaya yönelik politikasının sonucu olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Pekin, bu dev kıtanın yeraltı zenginliklerini hedefleyerek, ucuz krediler dağıtmakta ve ne insan hakları ne de yolsuzluktan söz etmektedir. Avrupa’nın endişesi ise hammadde kaynaklarının elinden alınması meselesi olarak ve sürüm ve satış pazarı olmanın ötesinde Afrika’nın Çin ile rekabet edebilecek bir hammadde ve enerji kaynağı olarak görülmesidir. Brüksel’in düzenlediği zirvenin AB açısından itici gücü bu sebepler olarak yorumlanmaktadır.
Diğer yandan Afrika ülkelerinin Avrupa ülkeleri ile tarihten gelen husumetleri de ticaretin yönünün çok rahatlıkla başka alternatiflere kayabileceğini gösteriyor. Zirvenin önemli tartışma konularından birini unutulması mümkün olamayacak olan husumetler ve bu husumetlerin yol açtığı isteksizliğin aşılması gibi konular oluşturmaktaydı. Zira devletlerin özelikle ticaret ilişkileri de böyle bir ortamın olumlu ya da olumsuz sonuçlarına bağlı olarak gelişme/gelişememe göstermektedir. Afrika da Avrupa’ya alternatif ticaret potansiyellerinin farkında olarak ve bu konuda AB’yi zorlayarak hareket edecektir.