Afrika Birliği ile ilgili olarak yapacağım sunun hedefi, özellikle 2007 yılı başından itibaren hızla gelişmekte olan Türkiye–Afrika Birliği ilişkileri hakkında ana hatlarıyla bilgi vermektir.

Türkiye –Afrika Birliği ilişkilerini aşağıdaki başlıklar altında ele almayı öngörüyorum:

1.    Afrika Birliği. Teşkilatın kuruluşu, hedefleri ve organları.
2.    Türkiye’nin, Afrika ve bu kıtadaki ülkeler arasındaki en önemli örgütlenme olan Afrika Birliğine bakış açısı.
3.    Afrika ülkeleri ve Afrika Birliği Komisyonunun, Türkiye’ye Bakışı.
4.    TürkiyeAfrika Birliği işbirliği ve bu işbirliğini güçlendirmek amacıyla atılmakta olan son adımlar.

1.    AFRİKA BİRLİĞİ

a) Afrika Birliği’nin Kuruluşu:

Afrika Birliği Örgütü(AfBÖ) Aşmas
ı

•    1957 yılında Gana ile başlayarak, giderek artan sayıda Sahra’nın Güneyindeki Afrika (SAGA) ülkelerinin bağımsızlıklarını kazanmalarına paralel olarak, Afrikalı lider ve düşünürler tüm Afrika ülkelerini aynı çatı altında toplayan bir uluslararası kuruluşu hayata geçirmesini önemli bir hedef olarak belirlediler.

Bu çalışmalar sonucu hazırlanan “Afrika Birliği Örgütü” (Organization of African Unity) Kurucu Anlaşması,  25 Mayıs 1963 tarihinde Addis Ababa’da imzaya açıldı.

Kurucu Anlaşma ilk gününde o tarihte bağımsız olan 32 Afrika ülkesinden 30’u tarafından imzalandı. İmzaya açıldığı gün imzalayamayan Fas ve Togo, Kurucu Anlaşmayı 1963 yılı sonundan önce imzaladılar.

Tamamı için tıklayınız
Afrika’da son dönemde ortaya çıkan savaşlar ve çatışmalar milyonlarca insanın hayatına mal olmuş,  gerçekleştirilmiş bulunan ekonomik kalkınmanın da önemli bir kısmını ortadan kaldırmıştır. Bugün Afrika’nın ihtiyaç duyduğu sürdürebilir kalkınma barış ve güvenlik gerektirmektedir. Başka bir deyişle, barış ile güvenlik Afrika’nın kalkınması için başlıca ön şartları oluşturmaktadır.

Genellikle Afrika, dünyanın en fazla çatışmanın yer aldığı kıta olarak anılmaktadır.  Gerçekten, Afrika, askeri çatışmalar nedeniyle savaş kurbanları sayısının en yüksek olduğu 000kıta durumundadır.  1945 ile 1995 arasındaki dönemde meydana gelen 186 silahlı çatışmanın 48’i Afrika’dadır. Bu çatışmaların, 160 milyonluk  kıtada 6 milyon kişinin ölümüne sebebiyet verdiği görülmektedir.  1998’den beri Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin doğusunda meydana gelen silahlı çatışmalarda 3 milyon kişi hayatını kaybetmiş bulunmaktadır.  Afrika ülkelerinin %60’ı askeri şiddetin kurbanı olmuştur. Yapılan hesaplara göre her beş Afrikalıdan biri silahlı çatışmanın etkisi altında kalmaktadır.

1990’lı yıllarda Somali’nin çöküşü, Ruanda’da 1994’te Tutsi ve Hutular arasındaki soykırım, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Kongo Cumhuriyeti, Liberya, Sierre Leone, Sudan ile Kotdivuar’daki savaşlar dünya kamuoyunun dikkatini çekmiştir.  İç savaşlar, birçok Afrika ülkesini büyük sıkıntılara sokmuş ve mahalli halka büyük zararlar da vermiştir. Bu savaşların en kötüsü 1967 ile 1970 arasında meydana gelen Nijerya’daki Biafra savaşıdır. Bu savaş sırasında en aşağı 2 milyon kişi hayatını kaybetmiştir.  Sudan’daki savaş da 30 yıl sürmüş ve 2004’te sona erdirilebilmiştir. Bu savaşlara Angola ve Mozambik’i de ekleyebiliriz.

1.1 Kısa Bir Tarihi Geçmiş

Bir asırdan daha uzun geçmişe sahip bir hareket olan Pan- Afrikanizmi kısa bir hatırlatma olarak tanımlamak istiyorum,  Afrikalı aydınlarının ve diasporasının bilinçlendiği gerçek, onların birliklerinin vesilesi ile siyasal, ekonomik ve kültürel egemenlikleri altında dünyadaki yaşamlarına son verebilecekleriydi. Bildiğiniz üzere, Afrika kökenli insanlara karşı yapılan ırkçılığı haklı çıkarmak bahanesiyle ileri sürülen bu hâkimiyet, köleliğe ve sömürgeciliğe dayanmaktadır. Pan-Afrikanizm, özgürlük stratejisinin özünde Afrikalı insanların ve diasporasının arasına bir birlik yerleştirerek sömürgeciliğe ve ırk ayrımına karşı mücadelesinde başarılı olmuştur. Benzer birlik aracılığıyla kıta eşit olarak; ekonomik anlamda gelişme fırsatına sahip olacak ve ekonomik ve parasal işlerindeki haklı konumunu talep edecektir.

Pan-Afrikanizm’in, kıtamızın sömürgecilikten kurtulmasında ve Amerika’daki ırk ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına önemli bir katkı sağladığı iyi niyetli hiç kimse inkâr edemez. Bu sömürgeciliğe karşı kazanılmış bir başarıdır, çünkü Afrika’nın bütünleşmesini, mücadelesinin ortak noktası yapmıştır.

1958 yılında, Devlet Başkanı Nkrumah “Bütün Afrikalı İnsanların Teşkilatı (AAPO)” adına ne bilindiğine dair Afrika’nın siyasi partileri konferansını düzenlemiştir.  Bu vesile ile Pan-Afrikanizm’in son amacına ulaşması için aşağıdaki dört safhadan geçmesi gerektiği ifade edilmiştir: (a) siyasi bağımsızlık; (b) söz konusu bağımsızlığı sağlamlaştırma;(c) Afrikalı ülkeleri tek bir birliğinin kurulması ve (d) Afrika’nın ekonomik ve sosyal reformu. Fakat bazı ülkelerin sömürgecilik boyunduruğu altında olmasından dolayı, Afrika, çok uzun süre bu evrelerden geçemedi. Bu yüzden, henüz bağımsızlığını kazanmış olan Afrikalı ülkelerin, kıtanın geri kalanını özgürleştirmek adına birlikte çalışmaları gerekmektedir.