Geçtiğimiz yirmi yıla silahlı çatışmalar damgasını vurmuştur.

Ayrıca devletlerarası ve iç çatışmaların uluslararası boyutunu gösteren son analizde, iç çatışmaların artış eğiliminde olduğu görülmektedir. Söz konusu değişimin nedenleri; çatışan silahlı grupların sayısının artması, kendilerini, varlıklarını ve savaş pratiklerini meşrulaştıran bir söylem içerisinde olduklarını göstermektedir.

Silahlı çatışmaların doğasındaki çözünürlüğün önemli sonuçlarından biri de içlerindeki aşırı karmaşıklık ve şüphesiz uyum sağlayamama ve/veya konvansiyonel malların yetersizliği, arabuluculuğa ve diplomatik yaklaşıma dayalı eksende olması, kendi varlıklarını sürdürülebilir kılmasına yönelik çözümlere vurgu yapmasıdır.

Dolayısıyla barışın tesisinde yeni tip bir aktör nereden ortaya çıkmaktadır: birçok umudun dayanağı olan sivil toplumdan.

Aslında sivil toplumun, gerek çatışmanın kurbanı gerekse çatışmada bir aktör ya da çatışmanın kalıcı bir parçası olmasından ziyade, tarafsızlığın sürekli olması gerekmektedir.

Devamı...

Sayın Başkan,

TASAM'ın değerli yöneticileri,

Türk ve Afrika Sivil Toplum ve Düşünce Kuruluşlarının saygıdeğer temsilcileri,

Bayanlar ve Baylar,

Bidayette, çok uygun zamanlı bir girişim olarak görünen 5. Uluslararası Türk-Afrika Kongresi'ni organize etme konusundaki değerli çabalarından dolayı TASAM' a teşekkür etmek isterim.

Dolayısıyla bizim görüşümüz söz konusu kongrenin, 14- 16 Ağustos 2008 tarihleri arasında İstanbul'da gerçekleştirilen Türk- Afrika Sivil Toplum Kuruluşları Forumu sürecinin takip edilmesi anlamında çok önemli bir adım olacağı yönündedir.

Ancak Türkiye- Afrika ilişkilerinin gelişmesinde Sivil Toplum Kuruluşlarının rolünün ayrıntılarına değinmeden evvel, saygıdeğer dinleyicilere bir takım gerçekleri hatırlatmak isterim.

Bilindiği üzere Türkiye, 2008 yılının Ocak ayının sonunda Addis Ababa'da icra edilen Afrika Birliği'nin Yönetici Konseyi'nin 12. Olağan Toplantısı'nda stratejik ortak olarak kabul edilmişti.

Türkiye- Afrika ilişkilerinin yeni içeriğinin doğal bir sonucu olarak, aynı zamanda 1998 tarihinden bu yana uygulanmakta olan Türkiye'nin Afrika'ya açılma politikasının "kazanımı" olarak, Devlet ve Hükümet Başkanlarının bir araya geldikleri Birinci Türk- Afrika Zirvesi, 18- 21 Ağustos 2008 tarihlerinde İstanbul'da icra edilmişti.

Devamı...

Barış alanında faaliyet gösteren Araştırma Enstitüleri'ne göre, 1990 ve 2003 yılları arasında dünyada 59 büyük silahlı çatışma görülürken; bunların 18'i Afrika kıtasında gerçekleşmiştir. Söz konusu sayı, bir bölgede görülen en yüksek sayıdır ve 1000'den az kişinin hayatını kaybetmesine neden olan ufak çaplı çatışmalar ise bu sayıya dâhil edilmemiştir.

Afrika Birliği (AU), Afrika'nın yenilenmesi konusunda sivil topluma büyük önem vermiş ve sivil toplumun, kıtanın yönetim ve karar alma süreçlerine dâhil edilmesinin önemini görmüştür. Ancak her ne olursa olsun, bu hassasiyetin anlaşılmış olması, şimdiye kadar doğrudan adımların atılmasını sağlayamamıştır.

Afrika Birliği'nin katı yasası, Afrika halklarının ekonomik ve siyasi bütünleşmeye yönelik hareketlerde söz sahibi olmasının gerekliliğine özel olarak atıfta bulunmaktadır.

AU, karar alma süreçlerinde sivil topluma söz hakkı tanımak üzere tasarlanan bir danışma organı olarak Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Konsey'i (ECOSOCC) oluşturmuştur. Karar alma süreçlerinde sivil toplumun oynayabileceği önemli rol, yalnızca ECOSOCC katılımları ile sınırlı değildir; sivil toplumun bu anlamdaki değeri, diğer yasal araçlarca da tanınmaktadır. Özellikle de barışın ve güvenliğin tesis edilmesiyle ilgili protokolün 20. maddesinde sivil topluma atıfta bulunulmaktadır. Bir toplumun toplumsal, ekonomik ve siyasi kalkınması için gerekli koşullar olan şeffaflık, hesap verebilirlik ve hukukun üstünlüğü gibi kilit yönetim prensiplerine bağlılık, hükümetlerin de bu prensiplere bağlılık seviyesini yükseltmektedir.

1980'den bu yana STK'lar, Afrika'nın siyasi yaşamındaki rollerini arttırmış durumdadırlar. Uluslararası uygulamalarda da STK'lar, benzer şekilde politika geliştirme sürecine yaptıkları katkılardan ötürü yönetimde birer ortak olarak görülmeye ve seçimlerin gözlemi de dâhil olmak üzere birer zamanlayıcı işlevi görmeye başlamışlardır.

Devamı...

Afrika'ya İlişkin Genel Açıklamalar

i. Kıta, tüm tropikal kara parçalarının en büyüğüdür.

ii. Dünya topraklarının yaklaşık %20'sine tekabül eden 30 milyon km2‘lik toprak genişliği ile dünyanın yedi kıtası arasında ikinci büyük kıtadır. Ekvatoru merkez alan kıta, her iki yarımkürede de aşağı yukarı eşit büyüklükte topraklara sahiptir.

iii. En kuzeydeki Tunus'tan, en güney uçtaki Güney Afrika'ya kadar 8.050 km boyunca uzanmaktadır. Batı uçtaki Senegal'den, doğu uçtaki Somali'ye kadar 7.560 km genişliğindedir. Deniz seviyesinden 5.895 metre rakım ölçüsüne sahip Tanzanya'daki Kilimanjaro Dağı, kıta içindeki en yüksek noktadır. En alçak nokta ise Cibuti'deki Assal Gölü'dür (deniz seviyesinden 153 m).

iv. Kıtada 100.000 km2'den fazla su depolama havzasına sahip 17 nehir bulunmaktadır. 27 km2'den büyük 160 göl mevcuttur. Bunların birçoğu, ekvator bölgesinde ve Doğu Afrika'daki Rift Vadisi'nin yarı nemli dağlık bölgesinde yer almaktadır (21. Yüzyılda Afrika Su Vizyonu, 2000).

v. Kıta, su kaynaklarının yüksek zamansal ve bölge içindeki dağılımı ile nitelendirilmektedir; Afrika'nın su kaynakları, kıta genelinde eşit olarak dağılmamıştır ve genellikle talebin en çok olduğu yerlerde bulunmamaktadır.

vi. Yeraltı suları, Afrika'daki su kaynaklarının %15'ini oluşturmakta; en büyük yeraltı su tabakaları; kuzey Sahra, Sahel, Çad Havzası ve Kalahari'nin çorak bölgelerinde yer almaktadır (Lake and Soure, 1997). Yeraltı suları, içme suyu ihtiyacının önemli bir kaynağıdır; nüfusun %75'inden fazlası yeraltı sularını kullanmaktadır.

vii. Afrika'daki insanların üçte biri, kuraklığa meyilli bölgelerde yaşamakta ve bu insanlar, kuraklığın etkilerine karşı korunmasızdırlar (Dünya Su Forumu, 2000) (Dünya genelinde su sıkıntısı çeken ülkeler sınıfında bulunan ülkelerin 19'u Afrika kıtasındadır)

Afrika nüfusunun yaklaşık %25'inin (200 milyon), su sıkıntısı yaşadığı tahmin edilmektedir; Afrika ülkelerinin birçoğunun gelecekte yüksek risk grubunda yer alacağı öngörülmektedir. 2020 yılına kadar yaklaşık 75- 250 milyon insanın, iklim değişikliğinden ötürü su konusunda artan oranda sorun yaşayacağı tahmin edilmektedir (IPCC 2007).

Devamı...