“Türk- Afrika İlişkilerinin gelişiminde Sivil Toplum ve Düşünce Kuruluşlarının Rolü” ana teması ile bu yılın Kasım ayında gerçekleştirilecek olan V. Uluslararası Türk- Afrika Kongresi’nin hazırlık toplantısı niteliğindeki 9. Türk- Afrika Çalıştayı, geniş bir katılımcı kitlesi ile 30 Eylül Çarşamba TASAM’ın Ankara Ofisi’nde icra edildi.
Çalıştay’ın açılışında TASAM Başkanı Süleyman Şensoy, yakın dönemde Türkiye ile Afrika ilişkilerinin çeşitli kuruluşlar arasındaki işbirliğinin neticesinde daha da somutlaştığını ve kamu diplomasisinin güçlendiğini ifade etti.
TUSKON, TOBB ve DEİK gibi kuruluşların ticari ilişkilerimizde önemli aşamalar kaydettiğini anımsatan Şensoy, 2008 yılındaki İşbirliği Zirvesi’nin Türk- Afrika İlişkileri açısından dönüm noktası olduğunu ve bu kapsamda gerçekleştirdikleri Türk- Afrika STK Forumu sonunda İstanbul Deklarasyonu’nun kabulü ile bir web portalının yayına geçtiğini, bu yılki kongrede ise çeşitli alanlarda komisyonların oluşturulacağını belirtti.
Çalıştay’ın başında T.C. Dışişleri Bakanlığı Afrika ve Doğu Asya Genel Müdürü Büyükelçi Hasan Servet Öktem, toplantıya verilen önem dolayısıyla son derece memnun olduklarını ve bu anlamda TASAM’a destek sağlamaktan büyük memnuniyet duyacaklarını dile getirdi.
V. Uluslararası Türk- Afrika Kongresi’nin hemen öncesinde bu türden kapsamlı bir buluşmanın son derece anlamlı ve zamanlama açısından hayli uygun olduğunu belirten Büyükelçi Öktem, geçtiğimiz yıl İstanbul’un tarihi nitelikte toplantılara evsahipliği yaptığını, bu kapsamda 18- 21 Ağustos tarihlerinde Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi Konferansı’nın yanı sıra DEİK’in iş dünyasını bir araya getirdiğini, TASAM Afrika Enstitüsü’nün de STK Forumu’nu icra etmek suretiyle sivil toplum alanında ihtiyaç duyulan bir projeye imza attığını ve her üç toplantıda kabul edilen işbirliği alanlarının geniş ölçüde örtüştüğünü belirtti.
Bu vesileyle stratejik ortaklığın temellerinin atıldığını ve şimdi eylem zamanı olduğunu ifade eden Büyükelçi Öktem, alınan kararların planlanan zamanlarda hayata geçirilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Afrika ile son dönemdeki gelişen ilişkileri, Türk Dış Politikası’na önemli ölçüde katkıda bulunan bir gelişme olarak tanımlayan Büyükelçi Öktem, V. Uluslararası Türk- Afrika Kongresi’nin de somut ilerlemeler sağlayacağı konusundaki inancının tam olduğunu ifade etti.
Mısır Arap Cumhuriyeti Büyükelçisi Alaaddin El Hadidi, Türkiye’nin Afrika’da yeni açtığı Büyükelçiliklerin, ilişkilerin gelişmesine önemli katkı sağlayağını ve toplantıda Kenya Delegasyonu’nun da bulunmasının yerinde olduğunu belirtti.
Türk- Afrika ilişkileri açısından artık “eylem vakti” olduğunu ifade eden Büyükelçi El Hadidi, buna destek amacıyla Kasım’da İstanbul’da olacaklarını teyit etti. Konuşmasında nasıl birlikte hareket edilmesi gerektiğine yönelik stratejiler belirlemek gerektiğinin önemine değinen Büyükelçi El Hadidi, V. Uluslararası Türk- Afrika Kongresi’nin proje dosyasında çok ilginç ve önemli başlıklara rastladığını, Afrika’ya ilişkin çalışma ve faaliyetlerin yalnızca İstanbul ve Ankara ile sınırlı olmaması gerektiğini, yine bu kapsamda medyaya önemli sorumluluklar düştüğünü ifade etti.
TASAM Ankara Temsilcisi Emekli Büyükelçi Doç. Dr. Ali Engin Oba, Afrika’nın Türkiye için öneminin bugün daha iyi algılandığını, fikir alış verişi ve işbirliğine öncülük etmek açısından STK’ların 21. yüzyılda önemli bir misyon üstlendiklerini belirtti.
Konuşmasında Afrika Birliği’ne de değinen E. Büyükelçi Oba, söz konusu örgütün, kıtada istikrarın sağlanması açısından son derece önemli bir aktör olduğunu, Afrika’daki darbelerin ve etnik çatışmaların azalma eğiliminde olmamasının bu anlamda memnuniyet verici bir gelişme olduğunu kaydederek, Türk- Afrika ilişkilerinin STK’ların da bu sürece aktif katılımları sonucu daha etkin bir hale geleceğine yönelik inancını yineledi.
Türk- Afrika ilişkilerinin gelişimi konusunda aktif ve öncülüğü ile bilinen Büyükelçi Numan Hazar, oturumda söz alarak ilişkilerin karşılıklı teşvikinin önemine dikkat çekerken, kültürel ilişkiler alanında yakınlaşmanın öneminin göz ardı edilemeyecek kadar önemli olduğunu ifade etti.
Sudan Büyükelçisi Omer Haidar Abu Zaid de Türk- Afrika İlişkilerinin gelişiminde medyaya önemli sorumluluklar düştüğünü kaydetti.
Nijerya Federal Cumhuriyeti Büyükelçisi Zubairu M. Yelwa ise konuşmasında sivil toplum ve düşünce kuruluşlarının katkıları sonucunda Türk- Afrika ilişkilerinin daha da güçleneceğini, geçtiğimiz yılki zirvenin ve zirve kapsamında gerçekleştirilen forumların taraflar arasında önemli bir bağ olduğunu, yatırımların da teşviki sonucunda karşılıklı çıkarlara dayalı ilişkilerin gelişeceğini vurguladı. Teknoloji transferi konusunda Türkiye’nin desteğine ihtiyaç duyduklarını da ifade eden Büyükelçi Yelwa, vize rejimi konusunda önemli gelişmelerin yaşandığını ve bunun ticari ilişkiler de önemli katkı sağlayacağı konusunda inançlı olduğunu belirtti.
Diğer çalıştaylar için lütfen TIKLAYINIZ.

Aslında 2001 yılındaki Cenova Zirvesi’ni G8 ülkelerinin Afrika ile ilişkilerinde tarihi bir dönemeç olarak nitelendirmek mümkündür. Söz konusu zirveden bu yana Afrika’nın sürekli olarak gündemde yer aldığı görülmektedir.1
Afrika’nın Milenyum Kalkınma Hedeflerine ulaşabilmesi konusunda ortaklığın geliştirilmesi amaçlanırken, bu kapsamda G8’lerin Afrika’ya gerekli finansal desteği sağlayacakları kaydedilmektedir.
Bilindiği gibi birçok Afrika ülkesi, günümüzde birbirleriyle doğrudan bağlantısı bulunan söz konusu alanlarda ciddi boyutlara varan sorunlar yaşamakta ve dış desteklere ihtiyaç duymaktadır.
Afrika’nın GSMH’sinde %15’lik bir paya sahip olan tarım sektörü, özellikle Doğu Afrika’da %30’un üzerindeki payı ile temel geçim kaynaklarının başında gelmektedir. 2 Buna karşın, küresel ısınma, tarım sektörünün öncelikli sorunları arasında yer almakta ve son Afrika Birliği Zirvesi’nin de ana gündem maddesi olan ekonomik büyüme ve gıda güvenliği için tarım alanında ciddi yatırımlara ihtiyaç duyulmaktadır. Tarımsal üretimdeki verimin son derece düşük olmasına bağlı olarak gıda krizleri ortaya çıkmakta ve hükümetler, kıt kaynaklarını bu özel önlem paketlerine harcamak zorunda kalmaktadırlar.
Gıda güvenliği konusu, barış ve istikrar açısından da kritik bir önem teşkil etmektedir. Günümüzde gıda güvenliğinin bulunmadığı bölgeler, aynı zamanda çatışmaların hüküm sürdüğü bölgelerdir. Yaygınlaşan şiddet olaylarının neden olduğu göçler, gıda kıtlığı riskini arttırmakta ve ölümcül kıtlıklar ortaya çıkmaktadır. Kırsal kesimdeki çatışmalar, toplu göçleri teşvik etmekte; işsizlik, yaygın suç oranı ve çevresel krizlerle birlikte salgın hastalık riski artış göstermektedir.
Zira kıtadaki sağlık sorunları, işgücünü sekteye uğratırken, mali gelirleri düşürmekte ve toplumda sosyal bunalımlara neden olabilmektedir. Buna karşın, Afrika’da gıda güvenliğine ilişkin geliştirilen erken uyarı sistemlerinin, kıtlıkların önlenmesinde ve sağlık sorunlarının azaltılmasında önemli görevler üstlendikleri görülmektedir ki, bu tür sistemlerin kıtanın gerekli tüm bölgelerine yayılması gerekmekte ve bu kapsamda dış desteklere duyulan gereksinim de artmaktadır.
Sağlık; iyi yönetim ve eğitimle birlikte sosyal ve ekonomik kalkınmanın ayrılmaz bir parçasıdır. Sağlık sorunlarının ve bunlara bağlı ölüm vakalarının, makro- ekonomik boyuttaki olumsuz sonuçları gayet açıktır. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) yapmış olduğu bir çalışma, %30 oranında HIV virüsünün yaygınlığıyla büyüme oranındaki tahmini kaybın %2,5 olduğunu, GSMH’lerde ise kişi başına düşen gelirdeki kayıp oranın ise %1,6 olduğunu ortaya koymaktadır.3 Nihayetinde bu oran, her ne kadar yüksek gibi görünmese de büyüme oranı zaten sınırlı olan Afrika ülkeleri açısından son derece ağırdır. Ayrıca HIV/ AIDS, sıtma ve verem gibi hastalıkların yaygın olduğu bölgelerde ortalama yaşam süresi de düşmektedir. HIV/ AIDS, sıtma ve veremin yaygınlaşması sonucu 1990’da 50 olan ortalama yaşam süresi 46’ya kadar düşmüştür.4 Dünya Sağlık Örgütü’nün tahminlerine göre bu rakam günümüzde 47’dir. Aynı dönemde dünya genelindeki rakamlar ise 75,4 ve 76,7 olarak belirlenmiştir.5
Afrika kıtasında; HIV/ AIDS ve diğer bulaşıcı hastalıkların yayılması için uygun bir ortam bulunduğunu ifade etmek mümkündür. Eko-sistemin bozulması, su ve çevre kirliliği, çatışmalar, temel hakların ihlalleri, yoksulluk, işsizlik ve sosyal şiddet, sağlık koşullarını olumsuz yönde etkilemektedir.
Sağlık, her şeyden önce insanlar için temel bir haktır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 25. maddesinin 1. fıkrasında herkesin, kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut, tıbbi bakım ve gerekli sosyal hizmetlerden yararlanma hakkı bulunduğu belirtilmektedir.6
Milenyum Kalkınma Hedefleri’ne bakıldığında sekiz genel hedefin de doğrudan ya da dolaylı olarak sağlıkla yakın ilişkisi bulunmakta ve kıtadaki sağlık sorunlarının giderilerek günümüzdeki koşulların geliştirilmesi, Afrika ülkelerinin kalkınmaları açısından büyük bir zorunluluk arz etmektedir.
G8 ülkelerinin ise Afrika ile ekonomik ve siyasi ilişkilerin güçlendirilmesine yönelik çeşitli stratejiler benimsedikleri görülmektedir. Nihayetinde G8 ülkeleri ile Afrika arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi ve kıtanın sosyo- ekonomik kalkınmasının hızlandırılması amaçlarına yönelik “G8 Afrika” adı verilen bir diyalog süreci de bulunmaktadır. Başında da ifade edildiği gibi geçmiş zirvelerde de Afrika’nın sürekli olarak gündemde yer alması, ilişkilerin “stratejik ortaklık” çerçevesinde tanımlanması, kıtanın Batı dünyasında artık daha farklı algılanmaya başladığının açık bir göstergesidir. Bu durum, Afrika’nın zaman zaman dış borçlarının silinmesinin yanı sıra bölgeye yapılan yatırım ve yardımlarda kendisini göstermektedir.
Ancak göz ardı edilmemesi gereken bir husus da başta Çin H. C. ve Hindistan olmak üzere Batı dünyası dışındaki yükselen güçlerin son dönemde kıta üzerindeki büyük atılımlarının bir yerde G8’lerin Afrika politikalarını yeniden gözden geçirmek zorunda bırakmasıdır.
G8’lerin Afrika’daki etkinliklerini korumaya, diğer güçlerin ise bölgedeki etkinliklerini arttırmaya yönelik politikaları, söz konusu güçlerin kendi kontrollerinde yakın bir ittifak sistemi oluşturulmasını gerektirmektedir. Buna karşın, Afrika Birliği başta olmak üzere Bölgesel Ekonomik Topluluklar’ın ve uzmanlık kuruluşlarının uyguladıkları aktif ve yapıcı politikaların yanı sıra dış dünyaya tarafsız yaklaşımları ve karşılıklı kazanımlara dayalı stratejik işbirliğinin geliştirilmesi yönündeki isteklerinin günümüz itibariyle oldukça başarılı olduğunu ifade etmek mümkündür.
G8’ler, Afrika’daki şartların iyileştirilmesi hususunda Afrika Birliği ile ortak çalışmalarını genişletmektedirler. Ancak yapılan yardımların hedefler doğrultusunda yeterli olmadığı görülürken, bu yardımların etkinliğine yönelik Paris Deklarasyonu ve eylem için Akra Gündemi aracılığıyla da yatırımların gerçekleştirilmesi yönünde planlar yapılmaktadır.
Sonuç olarak, sürdürülebilir işbirliği sonucunda G8- Afrika ortaklığının güçlendirilmesi, Afrika’nın dış ilişkileri açısından önem taşımakla birlikte, kıta ülkelerinin söz konusu hedeflere ulaşılabilmeleri açısından da gereklilik arz etmektedir.
1.2001 yılındaki Cenova Zirvesi’ne ilk kez dönemin Cezayir, Mısır, Nijerya, Senegal ve Güney Afrika Devlet ve Hükümet Başkanları davet edilirken, sonraki zirvelerde de Afrika’daki çeşitli liderlerin yer aldıkları görülmektedir. L’Aquila Zirvesi’nde ise G. Afrika, Mısır, Cezayir, Angola, Etiyopya, Libya, Nijerya, Senegal ve Afrika Birliği Komisyonu yer aldı.
2.Economic Commission for Africa and African Union, Economic Report on Africa 2007, Accelerating Africa’s Development through Diversification, 2007, Economic Commission for Africa, s.47
3.Zahra Nuru, “Sahra altı Afrika’da Sağlık Sorunları, Kalkınma Yardımlarının Rolü, Zorluklar ve Fırsatlar” Ufuk Tepebaş (Ed.), Sahra altı Afrika içinde, (409- 421), TASAM Yayınları, 2007, s.411
4.Department of Economic and Social Affairs, Development challenges in sub-Saharan Africa and post-conflict countries, United Nations Publications, 2005, s.2
5.www.census.gov/compendia/statab/tables/08s0098.pdf
6.https://www.un.org/Overview/rights.html#a25

Afrika kıtasında yer alan birçok ülke, genç nüfusu ile Milenyum Kalkınma Hedefleri'ne ulaşabilme yolunda önemli mesafeler katetmekte; siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda içinde bulundukları sorunları hızla çözümlemektedir. Şüphesiz söz konusu alanlarda hedeflere ulaşılabilmesi için Afrika Birliği'nin çatısı altında geliştirilecek yakın bir işbirliğine de gereksinim duyulduğu gerçeği, üye ülkelerce günümüzde daha iyi algılanmaktadır.
Dünya ticaretinden %2,4 gibi düşük bir pay alan, nüfusunun %40'dan fazlasının günlük gelirinin 1 doların altında olduğu Afrika, gelir dağılımı açısından da oldukça dengesiz bir konumda bulunmaktadır. Özellikle Sahra altı Afrika ülkelerinin söz konusu göstergeler neticesinde dünya ekonomisinin bir hayli gerisinde bulundukları görülmektedir. Günümüzdeki mevcut istatistikler, Afrika'nın küreselleşme sürecine tam olarak entegre olmasını geciktirmekte ve bölge halkının da sosyal açıdan dışlanmasını beraberinde getirmektedir. Son dönemde kıta genelinde yakalanan ekonomik büyüme oranlarının ise arttırılarak bu alanda sürdürülebilir bir büyümenin tesis edilebilmesi ve istihdam oluşturulabilmesi, Milenyum Kalkınma Hedefleri'ne ulaşılması açısından büyük zorunluluk arz etmektedir.
Gıda güvenliği konusu ise Afrika'nın sorunları arasında önemli bir yer tutmakla birlikte, barış ve istikrar açısından da kritik bir önem teşkil etmektedir. Günümüzde gıda güvenliğinin bulunmadığı bölgeler, aynı zamanda çatışmaların hüküm sürdüğü bölgelerdir. Özellikle Sahra altı Afrika, yetersiz beslenmenin en yaygın olduğu bölge olarak adlandırılmaktadır. Öte yandan yaygınlaşan şiddet olaylarının neden olduğu göçler, gıda kıtlığı riskini arttırmakta ve ölümcül kıtlıklar ortaya çıkmaktadır. Kırsal kesimdeki çatışmalar, toplu göçleri teşvik etmekte; işsizlik, yaygın suç oranı ve çevresel krizlerle birlikte salgın hastalık riski artış göstermektedir.
1990 yılından bu yana yetersiz gıdayla beslenenlerin sayısının %3 oranında azaldığı ifade edilse de açlığın özellikle kırsal bölgelerde halen ciddi bir sorun olarak kalmaya devam ettiği görülmektedir. Bu yıl özellikle Nijer'de yaşanan sıkıntı, dünyanın dikkatini bu ülkeye çekerken, kıta ülkelerinde uzun vadeli planların yapılmasının önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Bu kapsamda gıda güvenliği için tarım politikalarının önemi bir kat daha artmaktadır. Hava koşulları ise tarım sektörünün öncelikli sorunları arasında yer almaktadır. Hatta BM Güvenlik Konseyi, iklim değişikliğinin barışı ciddi bir biçimde tehdit ettiğini öne sürmektedir.1 Kenya'da 1975'de 16.000 insan kuraklıktan etkilenirken, artan nüfus ve çevresel sorunların daha fazla hissedilmesi sonucunda 2004- 2006 döneminde bu sayı 3,5 milyon olarak tahmin edilmiştir. 2 Tarımsal üretimdeki verimin son derece düşük olmasına bağlı olarak gıda krizleri ortaya çıkmakta ve hükümetler, kıt kaynaklarını bu özel önlem paketlerine harcamak zorunda kalmaktadırlar.
Buna karşın, umut verici gelişmelerin de gözlemlendiğini ifade etmek mümkündür. Malavi'nin tarihi boyunca yaşamış olduğu geniş çaplı kıtlıkları, izlediği sistematik politikalar sayesinde aşarak, MKH'lerinden genel beslenme hedefinde başarılı ülkeler arasına adını yazdırmayı başarması, birçok ülkeye ders olabilecek niteliktedir. Yine bugün demokratik olmayan iktidarı nedeniyle ağır eleştirilere maruz kalan Zimbabve'de ulusal stratejinin bir parçası olarak kuraklık ve kıtlıkla mücadele, Güney Afrika'daki bölgesel stratejinin bir parçası olarak izlenen politikalar ve kıta genelindeki geniş çaplı stratejinin bir parçası olarak izlenen politikalar neticesinde gıda güvenliğinin tesis edilmesi önemli bir başarıdır.3
Son dönemde Afrika'da gıda güvenliğine ilişkin geliştirilen erken uyarı sistemlerinin, kıtlıkların önlenmesinde ve sağlık sorunlarının azaltılmasında önemli görevler üstlendikleri görülmektedir ki, bu tür sistemlerin, kıtanın gerekli tüm bölgelerine yayılabilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
Afrika'da ekonomik büyümenin ve gıda güvenliğinin sağlanması açısından tarım sektörünün gelişimi, öncelikli konular arasında yer almaktadır. Şüphesiz bu alandaki yatırımların arttırılabilmesini, söz konusu hedeflere ulaşabilmesi açısından da önemli bir zorunluluk olarak nitelendirmek mümkündür.
Afrika Birliği başta olmak üzere Bölgesel Ekonomik Toplulukların ve Afrika'nın Kalkınması için Yeni Ortaklık olarak bilinen kısa adıyla NEPAD'ın öncelikli programları arasında tarıma yer verilmesi, sektörün gelişimi açısından önemlidir. Örneğin, NEPAD'ın bu doğrultuda geliştirmiş olduğu Kapsamlı Afrika Tarım Kalkınma Programı (CAADP) doğrultusunda, Gıda ve Tarım Örgütü'nün de (FAO) desteğiyle 2002- 2015 yılları arasında 250 milyar dolarlık bir yatırım yapılması planlanmaktadır.4
2004 yılında Afrika'da tarım sektörünün GSMH'ye katkısının, kıtanın alt bölgelerinde önemli farklılıklar gösterebildiği görülmektedir. Özellikle Güney Afrika'da tarım sektörünün %8'in altında kalması, buna karşın Doğu Afrika'da bu oranın %33'e ulaşması önemli bir göstergedir.
TARIM SEKTÖRÜNÜN ALT BÖLGELERDEKİ PAYI
2000 | 2001 | 2002 | 2003 | 2004 | |
Kuzey Afrika | 15.3 | 16 | 15.8 | 16.3 | 15.1 |
Batı Afrika | 28.4 | 29.6 | 29.7 | 27.1 | 21 |
Orta Afrika | 25.7 | 26.4 | 26.7 | 27.2 | 27.3 |
Doğu Afrika | 35.9 | 35 | 32.6 | 32.4 | 33 |
Güney Afrika | 7.6 | 7.8 | 8.3 | 8 | 7.8 |
Kaynak: Economic Commission for Africa and African Union, Economic Report on Africa, Accelerating Africa's Development through Diversification, Economic Commission for Africa, Addis Ababa, 2007
Tarım sektörünün gelişmesi açısından özel sektörün de bu alandaki girişimlerine büyük oranda ihtiyaç duyulmaktadır. Özel sektörün, birçok Afrika ülkesinde ekonomik faaliyetlere katkısının sınırlı olması önemli bir eksiklik olarak göze çarpmakta ve diğer alanlarda olduğu gibi tarım sektörüne de ilginin teşviki gerekmektedir. Böylece, tarım sektöründe de yatırımların ve verimliliğin arttırılması mümkün olabilecektir.
Öte yandan Afrika Birliği'nin dış partnerlerle yapmış olduğu çeşitli anlaşmalar ve protokoller gereği; çok sayıda tarım uzmanının kıtaya gönderildiği ve özel Tarımsal Teknoloji Merkezleri'nin kurulduğu görülmektedir.
Özetle, Afrika Birliği'nin öncülüğünde NEPAD'ın uygulamış olduğu politikaların ve programların Dünya Gıda ve Tarım Örgütü ile eşgüdüm halinde sürdürülmesi, Bölgesel Ekonomik Toplulukların bu sürece daha aktif katılımları, Dünya Bankası ve IMF gibi küresel kuruluşların destekleri ve özel sektörün de bu süreçte etkin bir rol alması, hedeflere ulaşılması açısından büyük önem taşımaktadır. Son dönemde Afrika'da gıda güvenliğine ilişkin geliştirilen erken uyarı sistemlerinin, kıtlıkların önlenmesinde ve sağlık sorunlarının azaltılmasında önemli görevler üstlendikleri görülmektedir ki, bu tür sistemlerin, kıtanın gerekli tüm bölgelerine yayılabilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
Tarım sektörüne yönelik yatırımların arttırılması, söz konusu bölgelerde istihdamı arttırmak suretiyle yaşam standartlarının iyileştirilmesini sağlayacak ve bu vesileyle göç sorununa da olumlu yönde katkıda bulunacaktır. Bunun neticesinde de Afrikalıları gıda yardımı alan muhtaç insanlar konumundan kurtararak, tarım sektöründe donör ülkelerle partner konumuna taşıyacaktır.
TASAM Afrika Ens. Direktör Y. Ufuk TEPEBAŞ (Tüm Yazıları)
1.United Nations, Africa Renewal, United Nations Department of Public Information, Vol. 21, No. 2, July 2007, s.15
2.James Shikwati, "Doğu Afrika'daki Ekonomik Gelişim ve Kalkınma Yardımları", Doç. Dr. Ahmet Kavas, Ufuk Tepebaş (Ed.), Sahra altı Afrika içinde, TASAM Yayınları, 2007, s.108
3.William G. Moseley& Logan B. Ikubolajeh, "Food Security", Ben Wisner, Camila Toulmin& Rutendo Chitiga (Ed.), Towards a New Map of Africa içinde (133- 146), Earthscan in the UK and USA, 2005, s.133
4. www.fao.org/ag/magazine/0511sp2.htm
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve beraberindeki heyet ile birlikte, 20-22 Şubat 2009 tarihlerinde Kenya Cumhuriyeti’ne, ardından da 22-23 Şubat 2009 tarihlerinde Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti’ne yapılan resmi ziyarete katılan TASAM Başkanı Süleyman Şensoy, geziyle ilgili izlenimlerini TRT’ye değerlendirdi.
Şensoy TRT’ye yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Gül ve beraberindeki heyetin hem Kenya’da hem de Tanzanya’da çok büyük bir ilgi ve muhabbetle karşılandığını söyledi.
Türkiye’nin uluslar arası alanda artan öneminin Afrika ülkeleri tarafından da gözlemlendiğine dikkat çeken Gül, Kenya ve Tanzanya ile imzalanan anlaşmaların bu öneme işaret ettiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Gül’ün Kenya ve Tanzanya gezisinin hem zamanlama hem de kapsam olarak çok isabetli bir gezi olduğunu belirten Şensoy, TASAM olarak 4 yıldır yaptıkları Afrika kongrelerinin, TASAM Afrika Enstitüsü’nün, Türkiye’de yapılan Afrika Devlet Başkanları Zirvesi sırasında TASAM tarafından gerçekleştirilen Türkiye – Afrika STK Forumu’nun ve TASAM’ın Afrika’ya ilişkin yayınladığı kitapların, Türkiye-Afrika ilişkilerine çok olumlu yansımalarını görmekten de mutluluk duyduğunu söyledi.