“Ortak Bir Gelecek İçin Dayanışma ve İşbirliği" sloganıyla düzenlenen Türkiye-Afrika zirve toplantısına, Afrika Birliği (AfB) üyesi ülkelerden devlet başkanı, başbakan, başbakan yardımcısı ve dışişleri bakanı düzeyinde katılım oldu.
Çırağan Sarayı’nda gerçekleştirilen Türkiye Afrika İşbirliği Zirvesi’nin ardından düzenlenen basın toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Gül, zirveye ev sahipliği yapmaktan büyük memnuniyet duyduğunu söyledi.
Türkiye Afrika ortaklığına ilişkin "İstanbul Deklarasyonu"nun da kabul edildiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Gül, bu ortaklığa işlerlik kazandıracak işbirliği programını da bu vesileyle onayladıklarını ifade etti.
Cumhurbaşkanı Gül, benimsenen bu işbirliği programı kapsamında izleme mekanizmasının öngörüldüğünü belirterek, "Buna göre Türkiye Afrika İşbirliği Devlet ve Hükümet Başkanları Zirve Toplantısının 5 yılda bir düzenlenmesinin kararlaştırdık" dedi.
Cumhurbaşkanı Gül, belirlenen takvime göre 2. zirvenin 2013 yılında bu kez bir Afrika ülkesinde gerçekleştirileceğini söyledi. Dışişleri bakanlarının ve üst düzey yöneticilerin de dönemsel aralıklarla bir araya gelmelerinin ve yürütülecek çalışmaların gözden geçirilmesinde de mutabık kalındığını kaydeden Cumhurbaşkanı Gül, aynı zamanda Türk işadamlarının bu ülkelerde yapacağı yatırımlara önemli yer ayrıldığını belirterek, "İstanbul Zirvesi’nin Türk ve Afrika halklarına refah ve esenlik getirmesini temenni ediyorum" diye konuştu.

İstanbul deklarasyonu
Zirvesinin sona ermesinin ardından, "Türkiye-Afrika Ortaklığı İstanbul Deklarasyonu" yayınlandı. Deklarasyonda, Türkiye’nin Afrika’nın stratejik ortaklarından biri olarak ilan edilmesinden, Türkiye’nin Afrika’ya açılım politikasından, 2005 yılının Türkiye’de "Afrika Yılı" ilan edilmesinden ve Afrika’nın dünyanın diğer bölgeleriyle stratejik ortaklıklar kurma politikasından duyulan memnuniyet dile getirildi.
Afrika ülkeleriyle Türkiye arasında BM çerçevesinde mevcut işbirliğinin de memnuniyetle karşılandığı deklarasyonda, bu işbirliğinin her iki tarafın yararına olacak şekilde daha da gelişeceği ümidine yer verildi.
Deklarasyonda, Afrika ve Türkiye’nin, uluslararası hukuka saygı, demokrasi, insan hakları ve hukukuna riayet, silahsızlanma, terörizmin önlenmesi ve terörizmle mücadele, nükleer ve diğer kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesi, sosyal adalet, açlık ve fakirliğin ortadan kaldırılması ilkelerine bağlı kalarak barış, güvenlik ve işbirliğini geliştirmek yönünde kararlı oldukları belirtildi.
Afrika Birliğinin kıtadaki çatışmaların önlenmesi, yönetimi ve çözüme kavuşturulması konularındaki rolünün önemine atıfta bulunulan deklarasyonda, Afrika Birliği bünyesinde Barış ve Güvenlik Konseyi ile Afrika Hazır Gücünün kurulmasından duyulan memnuniyet dile getirildi.
Deklarasyonda, Afrikalılar tarafından geliştirilmiş kapsamlı bir kalkınma programı ve Afrika Birliğinin kalkınmaya ilişkin başvuru kaynağı olan "Afrika Kalkınması İçin Yeni Ortaklık" (NEPAD) girişiminin kabulünden memnuniyet duyulduğu ifade edildi.
21.yüzyılın başlangıcında, dünyada ciddi istikrarsızlık kaynağı olan faktörlerin hala mevcut olduğuna işaret edilen deklarasyonda, Kuzey ile Güney arasında büyük bir fark bulunduğu ve bu durumun barış ve kalkınma üzerinde olumsuz etkiler yarattığı kaydedildi.
BM tarafından tanımlandığı şekliyle Binyıl Kalkınma Hedefleri’ne 2015 yılına kadar ulaşılmasının ve Afrika’da bu hedeflere varılması için mali kaynaklara erişimin önemine değinilen deklarasyonda, sürdürülebilir ekonomik, sosyal ve çevresel kalkınma arayışında, enerji, iklim değişikliği ve çölleşmeye karşı mücadelenin ve HIV/AIDS, verem, sıtma ve diğer bulaşıcı hastalıklarla savaşın gerekliliğine vurgu yapıldı.
Deklarasyonda, Afrika ülkelerinin küreselleşmeye uyumda özel güçlüklerle karşılaşmakta olduklarından duyulan kaygı dile getirilerek, küreselleşme sürecinin tüm ülkeler için pozitif bir güç olmasını sağlanması zorunluluğu not edildi.
Deklarasyonda, Mayıs 2001’de Belçika’da düzenlenen BM En Az Gelişmiş Ülkeler 4’üncü Konferansı sırasında Brüksel’de kabul edilen "2001-2010 İçin En Az Gelişmiş Ülkeler Eylem Programı"na ve Almatı-Kazakistan’da 2003 yılında kabul edilen "Denize Kıyısı Olmayan, Transit Gelişmekte Olan Ülkelere Dair Almatı Eylem Planı"na olan bağlılık yinelendi.
Deklarasyonda, istikrarlı ve hızlı bir biçimde büyüyen Afrika ekonomilerinin sunduğu yeni ekonomik fırsatların yanında, geçen 10 yıl boyunca sürdürülen, Afrika ülkeleriyle Türkiye arasındaki işbirliğinin olumlu sonuçları not edilirken, Türkiye-Afrika ortaklığının, somut bir eylem planına ve uygulama modalitelerine olumlu bir zemin hazırlayacak, eşitliğe, karşılıklı saygı ve yarara dayalı ortak diyalog için uygun bir çerçeve oluşturduğuna dair mutabakat dile getirildi.

Ortaklığa rehberlik edecek ilkeler
Deklarasyonda, Afrika-Türkiye Ortaklığına şu ilkelerin rehberlik edeceği bildirildi:
1- BM Şartındaki ilkelere, Afrika Birliğinin Kurucu Senedine, Barış İçinde Birlikte Yaşama’nın 5 İlkesine ve devletler arasındaki ilişkileri yöneten, evrensel olarak tanınmış diğer ilkelere saygının yanında, devletlerin egemenliği ve toprak bütünlüğüne saygı ve uluslararası yargının suiistimal edilmemesi ilkesine bağlılık.
2- Bütün devletlerin uluslararası meselelere eşit düzeyde katılım hakkı.
3- Uluslararası uyuşmazlıkların barışçıl yollarda çözümlenmesi ve devletler arasındaki ihtilafların güç kullanımı veya güç kullanımı tehdidi yerine görüşme, dayanışma veya diğer barışçıl yollarla çözümü ilkesine bağlılık.
4- Uluslararası barış ve güvenliğin korunmasında BM Güvenlik Konseyinin önde gelen rolü ve Afrika Birliğinin Barış ve Güvenlik Konseyi aracılığıyla Afrika’daki uyuşmazlıkların önlenmesi, yönetimi ve çözümünde hızla büyüyen tamamlayıcı rolün tanınması.
5- İnsan haklarının evrenselliği ve temel özgürlüklere saygının yanı sıra, her devletin kendi ulusal koşullarını göz önünde bulundurarak kendi kalkınma seyrini, kendi sosyal sistemini ve yaşam tarzını seçme hakkı.
6- Küreselleşme sürecinin potansiyel olarak kuvvetli ve dinamik gücüyle büyümeye, yoksulluğun ortadan kaldırılmasına ve sürdürülebilir kalkınmaya katkıda bulunmasını sağlayacak karşılıklı bağımlılık. Bununla birlikte Türkiye ve Afrika, bazı ülkeler küreselleşme sürecinin nimetlerinden yararlanırken çoğu Afrika ülkesinin küreselleşen dünya ekonomisi içinde marjinalleştiğini endişeyle kaydederler.
7- Küreselleşmenin, sürdürülebilir kalkınmayı amaçlayan tüm devletlere, özellikle de Afrikalı devletlere yarar sağlayacak biçimde, açık, adil, önceden kestirilebilir ve kurala bağlı çok taraflı ticari ve mali sistemlere sahip olmasına duyulan ihtiyaç.
8- Afrika Birliği’nin alt bölgelerde işbirliğinin ve kıta bütünleşmesinin pekiştirilmesi yönünde Afrika Bölgesel Ekonomik Toplulukları’nın rollerini güçlendirme yolunda sarf ettiği çabaların takdir edilmesi.
9- Şubat 2008’de Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da düzenlenen Afrika Birliği Devlet ve Hükümet Başkanları 10. Olağan Zirvesi sırasında da telaffuz edildiği gibi, Afrika’nın hızla sanayileşmesini sağlayacak tecrübe paylaşımlarına duyulan ihtiyaç.
10- Terörizmin her çeşit tezahürüne karşı ve bu belayı ortadan kaldırmak amacıyla verilen mücadelede işbirliğini geliştirme zorunluluğu.
11- Türkiye-Afrika Ortaklığının her düzeyde ve alanda pekiştirilerek daha ileriye götürülmesine ve Türkiye ile Afrika ülkeleri arasında eşitlik ve karşılıklı yarar üzerine kurulu uzun vadeli ve istikrarlı bir ortaklık kurulmasına duyulan ihtiyaç.


TÜRKİYE- AFRİKA STK FORUMU İSTANBUL DEKLARASYONU

 

Türkiye ile Afrika ülkeleri arasındaki işbirliği olanaklarının değerlendirildiği ve Afrika Birliği’ni Türkiye gündemine taşıyan ilk kongre olma niteliğini taşıyan III.Uluslararası Türk-Afrika Kongresi İstanbul’da yapıldı. TASAM tarafından üstlenilen kongrede başta Afrika olmak üzere yurtdışından, aralarında Afrikalı bakanların, devlet adamlarının ve akademisyenlerin de olduğu 50’ye yakın konuşmacı tebliğ sundu.

4-6 Aralık 2007 tarihinde İstanbul Cevahir Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen kongrenin açış konuşmaları Devlet Bakanı Mustafa Sait YAZICIOĞLU, Senegal Devlet Bakanı Serigne DIOP,  Libya Devlet Bakan Yardımcısı Mohamed AL BARANI, TİKA Başkan Vekili Musa KULAKLIKAYA, Afrika Diplomatik Grubu Duayeni L.M. Sobizana MNGQIKANA ve TASAM Başkanı Süleyman ŞENSOY tarafından yapıldı.

Devlet Bakanı Mustafa Said YAZICIOĞLU Türkiye’nin Afrika uluslarının demokrasi ve kalkınma konularındaki çabalarını desteklemeye devam edeceklerini vurguladı.

Yazıcıoğlu, "Dünyanın bu en eski yerleşim yeri ve medeniyetlerin kültür beşiği bu kıtanın günümüzdeki konumu, arzu edilen seviyede değildir. Yıllardır sömürülen ve ellerinden her şeyi alınan bu kıtaya yeniden hak ettiği itibarın kazandırılması insanlığın temel borcudur." dedi.

Kongrede, Afrikalı liderlerden de Türkiye’ye işbirliği çağrısı geldi: "Afrika ülkeleri tek tek zayıf görünse de kıtanın bütünü bir güç ifade ediyor. Birleşmiş bir Afrika, gelecekte dünyanın en önemli güçlerinden biri olacaktır." denildi.

TASAM tarafından organize edilen III. Uluslararası Türk - Afrika Kongresi’nin 2007 yılında Türkiye - Afrika Birliği yaklaşımı konusunu ele almasındaki amacı bu kıta ile bugüne kadar ihmal edilen oldukça önemli bir alana katkı sağlamak için gerekli bilgi birikimini temin etmektir. Bu manada özellikle 2005 yılında TASAM’ın düzenlediği ilk kongre beklenenin üzerinde sonuçlar doğurmuştur. Bunun en bariz göstergesi Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın 29 Ocak 2007 günü Afrika Birliği Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Alpha Omar KONARE’nin özel davetiyle Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da düzenlenen 8. Afrika Birliği Zirvesi’ne katılması ve Afrikalı liderlere hitaben bir konuşma yapmasıdır.

Kongre, Afrika Birliği konusunda birikimi olan katılımcılar ile Türkiye ve Afrika Birliği çatısı altında bulunan bütün üye ülkeler arasında etkileşim sağlanması, uluslararası ilişkiler başta olmak üzere sosyo-kültürel ve ekonomik problemlere müşterek bir yaklaşımda bulunulması, göçün önlenmesi, ortak barışın tesisi, demokrasi ve insan haklarının yerleşmesi gibi konularda işbirliğini amaçlamakta.

Afrika konusunda son dönemde hem ülkeler seviyesinde, hem de başta Avrupa Birliği olmak üzere etkin uluslararası entegrasyon kuruluşları arasında çok yönlü politikalar takip edilmektedir. Bu süreçte Türkiye’nin Afrika Birliği ile gelecekte daha sağlam ilişkiler kurmak amacıyla içinde bulunduğumuz yıllarda bunun altyapısını sağlaması bir zorunluluktur.

Demokratikleşme, insan hakları, uluslararası terör, göç, teknoloji ve sanayi, eğitim, sağlık, ekonomi, turizm, tarım, hayvancılık, balıkçılık ve ormancılık konularında uzman araştırmacılar, akademisyenler ve devlet adamları bilgi birikimlerini ve tecrübelerini bu kongre vesilesiyle Türk kamuoyuyla paylaşmışlardır.

III. Uluslararası Türk - Afrika Kongresi’nde ortaya çıkan bilgiler, veriler ve değerlendirmeleri kalıcı hale getirmek için kongre sonrası bir kitap hazırlanacak ve diğer kongre ve konferanslarımızda olduğu gibi ilgili kurum ve yetkililere gönderilecektir.


Kongrenin kitaplaşması, kongrede emeği geçenlerin çalışmalarını daha anlamlı kılacaktır. Ayrıca kongre kitabı internet ortamında da yayınlanacaktır. Kitabın internet ortamında yayınlanması zirvede ortaya çıkan bu bilgi ve verilerin çok geniş kitlelere ulaşmasını ve hizmet etmesine imkân verecektir.

AFRİKA BİRLİĞİ

Afrika Birliği Örgütü (Organization of  African Unity) 25 Mayıs 1963’te Etiyopya’nın Adis Ababa kentinde toplanan Devlet ve Hükümet Başkanları Konferansı’nda kuruluş senedinin kabul edilmesiyle kurulmuştur. 54 üyesi bulunan örgütün organları devlet ve hükümet başkanlarından oluşan Genel Kurul, Bakanlar Konseyi, Genel Sekreterlik ve Arabuluculuk, Uzlaştırma ve Tahkim Komisyonu’dur. ABÖ’nün temel amaçları üye devletler arasında işbirliği ve dayanışmayı güçlendirmek; üyelerinin ülke bütünlüğü, egemenliği ve bağımsızlığını korumak; Afrika’daki her türlü sömürgeciliğe son vermek; BM Şartı ve İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’ni göz önünde tutarak uluslararası işbirliğini geliştirmek ve bütün bloklar arasında barışçı bağlantısızlık politikasını sürdürmek olarak özetlenebilir.

AFRİKA BİRLİĞİ ÜYESİ ÜLKELER

Angola · Batı Sahra (SDAC) · Benin · Botsvana · Burkina Faso · Burundi · Cezayir · Cibuti · Çad · Demokratik Kongo Cumhuriyeti · Ekvator Ginesi · Eritre · Etiyopya · Fildişi Sahili · Gabon · Gambiya · Gana · Gine · Gine Bissau · Güney Afrika · Kamerun · Kenya · Komor · Kongo Cumhuriyeti · Lesoto · Liberya · Libya · Madagaskar · Malavi · Mali · Mauritius · Mısır · Moritanya · Mozambik · Namibya · Nijer · Nijerya · Orta Afrika Cumhuriyeti · Ruanda · Sao Tome ve Principe · Senegal · Seyşeller · Sierra Leone · Somali · Sudan · Svaziland · Tanzanya · Togo · Tunus · Uganda · Yeşilburun · Zambiya · Zimbabve


III. ULUSLARARASI TÜRK - AFRİKA KONGRESİ SONUÇ DEKLARASYONU

14-16 Ağustos 2008 Tarihleri arasında İstanbul’da yapılan ve 44 Afrika ülkesinden toplam 92 Sivil Toplum Kuruluşu, Türkiye’den 85 Sivil Toplum Kuruluşu, uluslar arası kuruluşlardan çok sayıda gözlemci ve Afrika’nın önde gelen basın kuruluşlarının temsilcilerin katıldığı “Türk-Afrika Sivil Toplum Kuruluşları Forumu” konusunda “BBC World Service”in, TASAM Başkan Yardımcısı ve Forum Koordinatörü Büyükelçi (E) Murat Bilhan ile 15 Ağustos 2008’de yapılan röportajın çevirisi;

Soru: Türkiye Afrika’da ne yapmak istiyor? Afrika’da ne yapıyor? Afrika Türkiye’yi neden ilgilendiriyor?
Cevap: Türkiye’nin Afrika ile kayda değer siyasi, ekonomik, kültürel, tarihi bağları var. Türkiye, yani selefi Osmanlı Devleti, 1913’e kadar bizzat kendisi bir Afrika ülkesiydi. Afrika’daki son toprağını, Balkan Harbi nedeniyle o tarihte kaybetmişti. Bu bir bakıma duygusal bağları da kapsamaktadır. İngiltere, Fransa, Portekiz gibi kıta dışı ülkeler Afrika’dan çekildikten sonra ne istiyorlarsa, Türkiye de aynen onu istiyor ve arıyor.

Soru: Yani Türkiye Afrika’daki eski sömürgelerine özlem mi duyuyor?
Cevap: Türkiye’nin Afrika’daki tarihi, sömürgeci ülkelerden daha önceki asırlara dayanır ve sömürgecilikle ilgisi yoktur. Yani İngiltere’den daha eski tarihlerde Afrika’da  biz esasen  mevcuttuk.

Soru: Türkiye bugün Afrika’da ne arıyor sorusunun cevabını alamadık?
Cevap: Türkiye’nin Afrika’ya ilgisi stratejiktir ve esasen Afrika Birliği Örgütü Türkiye’yi stratejik ortak olarak ilan etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Afrika’ya ilgisi  daha Cumhuriyetin kuruluşunun üçüncü yılında, doğru bir vizyonla Atatürk tarafından alınan bir karara dayanmaktadır. 1923’de kurulan Türkiye Cumhuriyeti, daha kuruluşunun üçüncü yılında, yani 1926’da, Afrika’daki ilk büyükelçiliğini Etiyopya’da açmıştır (eski adıyla Habeşistan’da). Niçin bu ülkede? Çünkü o tarihte Afrika kıtasının bu ülke hariç tamamı koloniydi ve sadece Etiyopya bağımsızdı. Bu durum İkinci Dünya Savaşı’na kadar ve Milletler Cemiyeti’nde  (o zamanki Cemiyet-i Akvam) Habeşistan’a yönelik Faşist İtalyan saldırıları ile ilgili görüşmeler yapılırken, Türkiye Habeşistan’ın yanında yer almıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bir yandan Türkiye’nin Batı Bloku ve NATO ile entegrasyonu, Marshall Planı ve Truman Doktrini çerçevesinde dış  ve iç politikasını Batı politikaları ile entegre etmesi süreci, öte yandan Afrika’daki kolonizasyonun çözülme sürecine girmesi nedeni ile Türkiye Afrika’ya mesafeli bakmak durumunda kalmıştır. Bu politika Türkiye ile Afrika arasında bir boşluk yaratmıştır. Bu durum Soğuk Savaşın bittiği ve küreselleşmenin yoğunlaştığı 1990’ların ikinci yarısından itibaren yeniden değişmeye başladı. Türkiye de tek boyutlu politikadan çok boyutlu politikaya geçme refleksiyle hareket ederek, bu boyutlar arasına Afrika’yı da katmak ihtiyacını hissetti ve bir “Eylem Planı” geliştirerek 1998’de bunun adını “Afrika’ya Açılım Politikası” koydu. Bu politika şu anda meyvelerini vermeye ve hızla gelişmeye  devam ediyor. Türkiye’deki bu Ağustos toplantıları, alınan bu kararların tezahürleridir. Türkiye’nin Afrika’daki, yanılmıyorsam 13 milyar doları bulan ticari ilişkileri ve ekonomik bağlantıları da hızla büyüyor. TİKA’nın (Türkiye’nin dış yardım kuruluşu) ekonomik yardım politikaları da Afrika’ya açılarak Sahra güneyinde üç yerde ofis açmak suretiyle büyümektedir. Sayısını şu anda açıklamak istemediğim yeni büyükelçilikler açılması suretiyle Türkiye’nin Afrika’daki temsil oranı önümüzdeki bir buçuk yıl içinde bir kaç katına çıkacak şekilde büyümektedir.

Soru: Türkiye parmak hesabı yaparak uluslararası platformlarda Afrika’nın oy potansiyelini kullanmak mı istemektedir?
Cevap: Türkiye’nin Afrika’ya açılım politikası yaklaşık on yıl önce başlamıştır. Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi adaylığı ise oldukça yeni bir karardır.Ayrıca İstanbul’un olimpiyat adaylığı için Uluslararası  Olimpiyat Komitesi’nde ihtiyaç duyacağı oylar konusunda da Afrika’ya açılım politikasından  bağımsız bir yol tutulmuştur. EXPO sonucunda Türkiye’nin gayretlerine rağmen başarılı olamadığı oylamada da konuyu Afrika politikasından ayrı tutmak lazımdır. Dolayısıyla bu ilişkileri sebep-sonuç ilişkisi ile izah mümkün değildir.

Soru: Türkiye Müslüman Afrika’yı arkasına destek olarak almak mı istemektedir?
Cevap: Türkiye dış politikasını İslami referanslarla kurgulamaz. Çünkü laik bir devlettir. Ayrıca Müslüman olmayan tüm Afrika ülkeleri de bu toplantılara  davet edilmiştir.

Soru:
Türkiye’nin böyle bir Zirve’yi gerçekleştirirken kendisini büyük devletler safında mı gördüğünü söyleyebiliriz? Yani kendisini Çin, Hindistan, Avrupa Birliği gibi mi görüyor?
Cevap: Ben Hükümet adına konuşma yetkisine sahip değilim. Zirve’yi Hükümet yapıyor. Zirve’nin gerekçeleri ile , bizim  Sivil Toplum Kuruluşları olarak yaptığımız Forum, birbirini tamamlayan, ama birbirinden farklı toplantılardır. Zirve henüz yapılmadı. Ne ölçüde başarılı olur bu noktada bilemiyorum. Ama bizim Sivil Toplum Kuruluşları Forumu son derece başarılı oluyor, hatta şimdiye kadar Afrika Birliği ile zirve gerçekleştiren ülkelerin de bu zirvelerden önce, STK forumlarının hepsinden daha büyük katılım olduğunu Afrikalı misafirlerimiz bize söyledi. Bu toplantının koordinatörü olarak sonuçtan memnunum ve şu anda bir deklarasyon hazırlıyoruz. Bunu da bu akşam yayınlamayı ümit ediyoruz.

BBC:
Teşekkür ederiz Sayın Büyükelçi. Görüşleriniz bizi aydınlattı.
TASAM Afrika Ens. Direktör Y. Ufuk Tepebaş

Afrika Birliği’nin 9. Zirvesi, 1- 3 Temmuz tarihleri arasında Gana’nın başkenti Akra’da gerçekleştirildi. Gana’nın bağımsızlığını kazanmasının 50. yıldönümü olması nedeniyle de söz konusu devletin bu türden bir zirveye ev sahipliği yapması şüphesiz kendisi açısından ayrı bir anlam taşımıştır. Zirvenin ana teması, üye ülkelerin ortak bir hükümetin çatısı altında birleştirilmesi düşüncesi doğrultusunda “Birlik Hükümeti”nin oluşturulmasına yönelik olurken, bu konuda hızla ve kararlılıkla hareket edilmesinin önemi üzerinde duruldu.

Zirve’de “temel ihtiyaçlar ajandası” başlığı altında gıda, su, elektrik, eğitim, sağlık ve güvenlik konularının önemi üzerinde durulurken, söz konusu temel ve öncelikli ihtiyaçların karşılanması için “kıtasal projelerin” geliştirilmesinin önemine atıfta bulunuldu. Yine bu doğrultuda NEPAD’ın (Afrika’nın Kalkınması için Yeni Ortaklık) gözetimi altında, ülkelerin gelir sağlamaları açısından kritik kaynaklar olarak da adlandırılan enerji, su ve ticari tarımın teşvik edilmesinin hayati önem taşıdığı vurgulanırken, bu alandaki projelere yatırım yapılmasının gerekliliği ifade edildi.

Zirve sonunda Orta Doğu bölgesindeki gelişmeler konusunda, Arap Barış Girişimi’ne de yönelik ortak bir bildirge yayınlandı. Bildirgede, İsrail işgali altındaki Filistin ve Arap topraklarının bölgedeki barışın tesis edilmesinin önünde büyük bir engel oluşturduğu belirtildi. Bildirgede ayrıca şu hususlara dikkat çekildi:

—    Arap Barış Girişimi’nin desteklenmesi. 28 Mart 2002 yılında Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta icra edilen 14. Arap Zirvesi’ne ve 29 Mart 2007’de Suudi Arabistan Krallığı’nın başkenti Riyad’ta gerçekleştirilen 19. Arap Zirvesi’ne atıfta bulunularak Filistin Sorunu ile Arap- İsrail çatışmasının barışçı yollarla çözümlenmesi ve buna yönelik girişimlerin desteklenmesi.

—    Arap Barış Girişimi’nin teşvik edilmesine yönelik çabaların arttırılması ve uluslararası desteğin sözde olmasından ziyade uygulamaya yönelik olması.

—    Bölgede adil ve kapsamlı bir barışın sağlanmasının ancak İsrail’in 1967 Arap- İsrail Savaşı’nda işgal ettiği topraklardan[1] geri çekilmesiyle mümkün olabileceği beyan edilmiştir. Başkenti Doğu Kudüs’ün olacağı bağımsız ve egemen bir Filistin Devleti’nin kurulmasının önemi vurgulanırken, Filistinli mültecilerin sorunlarına, BM Genel Kurulu’nun 1948 yılındaki 194 sayılı kararının da göz önünde bulundurularak adil bir çözüm getirilmesinin gerekliliği üzerinde durulmuştur.

—    BM’nin ve Orta Doğu Dörtlüsü’nün[2] gözetimi altında tüm ilgili uluslararası ve bölgesel kurumların bir araya geleceği uluslararası bir konferansın organize edilmesine yönelik bir öneride bulunulurken, sürecindoğrudan, ciddi ve somut müzakerelerle, mutabık kalınmış belgelere ve dokümanlara uygun olması gerektiği belirtildi.

—    Afrika Komisyonu Başkanı’nın bağlantılarını yoğunlaştırması ve konuyu Arap Devletleri Birliği’nin Genel Sekreteri’yle de koordine etmesi yönünde bir karar alınırken, bölgedeki barış çabalarını teşvik etmeye yönelik stratejilerin belirlenmesi ve bunun gerçekleştirilmesi için uluslararası kamuoyunda destek sağlanmasına yönelik kulis yapılmasının önemine atıfta bulunulmuştur.

Afrika’daki gelişmeleri yakından takip eden AB ve Çin Halk Cumhuriyeti de Zirve’ye ilgi göstermişlerdir. Afrika Birliği Zirvesi’ne AB’yi temsilen Komisyon Başkanı Jose Manuel Barroso ve Komisyon’un İnsani Yardım ve Kalkınmadan Sorumlu Üyesi Louis Michel katıldı. Her iki temsilci de Afrika Birliği’nin üye ülkelerinin liderleriyle bir araya gelerek temaslarda bulundu.

Zirve’de konuşan AB Komisyonu Başkanı Barroso, iki kıta arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinin önemini vurgularken, iki birlik arasındaki siyasal ilişkilerin, iklim değişikliği, enerji, kalkınma ve AB ile Afrika toplumu arasında her alanda iyi ilişkilerin tesisi için geniş bir ağ oluşturulması gibi yeni konulara odaklanacağını belirtti.

AB Komisyonu’nun İnsani Yardım ve Kalkınmadan Sorumlu Üyesi Louis Michel ise yaptığı açıklamada, Afrika ile AB arasındaki ikili ilişkilerin ve Afrika’ya yardım konularının ele alındığını ifade etti. Ayrıca, AB’nin Portekiz’in dönem başkanlığında ve ev sahipliğinde Afrika ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmek amacıyla 8–9 Aralık 2007 tarihlerinde, 2. Avrupa Birliği- Afrika Zirvesi’ni gerçekleştireceğini de hatırlamak gerekir.[3]

Öte yandan Afrika kıtasına yönelik aktif politika izleyen devletlerin başında gelen Çin Halk Cumhuriyeti’nin Başbakanı Wen Jiabao ise Zirve’ye gönderdiği kutlama mesajında Afrika Birliği’nin, Afrika kıtasındaki barış ve istikrarın korunması, bütünleşme sürecinin ilerletilmesi ve bölge ülkelerinin dış politikaları arasında eşgüdüm sağlanması hususlarında önemli bir rol oynadığına dikkat çekerken, Afrika Birliği’nin barış ve kalkınma alanında kaydettiği başarılardan memnuniyet duyduklarını, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Afrika kıtası ile geleneksel dostluğunu sürdürerek, işbirliğini daha da yoğunlaştıracağını ve yeni stratejik ortaklık ilişkilerini daha da derinleştireceklerini ifade etti.[4]

Dipnotlar:
[1] “Altı Gün Savaşı” olarak da nitelendirilen savaş sonrası İsrail, topraklarını yaklaşık dört kat genişleterek Gazze’yi, Sina Yarımadası’nın tamamını, Batı Şeria’yı, Doğu Kudüs’ü ve Golan Tepeleri’ni ele geçirmiştir.
[2]ABD, AB, Rusya ve BM.
[3] 1. Avrupa Birliği- Afrika Zirvesi, 2000 yılında Mısır’ın başkenti Kahire’de gerçekleştirilmiştir.
[4] Çin- Afrika Zirvesi, 3-5 Kasım tarihleri 2006 tarihlerinde Pekin’de gerçekleştirilmiş ve zirve sonunda yayınlanan bildirgede Çin ile Afrika arasında yeni bir stratejik ortaklık ilişkisinin kurulup geliştirileceği kaydedilmiştir.